Sansür
İçinde bulunduğumuz dönemde medya; yasama, yürütme ve yargının yanında dördüncü bir kuvvet olarak tanımlanabilecek kadar önemli bir etkiye sahiptir.
Bu çalışmada; kuruluşundan 2003 yılına kadar yaklaşık 80 yıllık süreç içinde Türkiye Cumhuriyeti’ de medyada sansür uygulaması üzerinde durulacaktır. Burada medya; dar anlamında basın kavramı içerisine girebilecek gazete, dergi ve kitaplar, sansür ise gazete, dergi ve kitapların iktidarlar tarafından uygun bulunmayarak yasaklanması anlamında kullanılmıştır.
Türkiye’ de sansür uygulaması tek partili ve çok partili olmak üzere iki dönem halinde ele alınacaktır. Ancak bu incelemeye geçmeden önce, Osmanlı İmparatorluğu’ nun son döneminden, basına uygulanan yasaklamalara ve basın siyaset ilişkisine kısaca değinmek yararlı olacaktır.
OSMANLI İMPARATORLUĞUNUN SON DÖNEMİNDE BASIN VE SANSÜR
Türkiye’ de ilk gazete Fransızca olarak İzmirde yayınlanmıştır. İlk Arapça-Türkçe gazete 1828 yılında Vakayi-i Mısriyye adıyla çıkarılmıştır. İlk Türkçe gazete olan Takvim-i Vekayi, avrupa’ da yayımlanan ilk süreli yayından 200 yıl sonra yayımlanmaya başlanmıştır. Daha sonra 1840 yılında Ceride-i Havadis çıkmaya başlamıştır. Bu gazeteler daha çok devletin resmi yayın organı gibiydi. 1860 yılında Şinasi ve Agah Efendi özel girişimle devletin resmi bir yayın organı değil, düşünce ve tartışma gazetesi olarak çıkarılmaya başlanmıştır. 1861 yılında da yine Şinasi tarafından Tasvir-i Efkar kurulmuştur. Şinasi ile beraber basında özgürlüklerin dile getirilmesi ve yönetime ilişkin eleştiriler basına yönelik düzenlemeleri de beraberinde getirmiştir. 1864 yılında Fransız Basın Yasası’ ndan çevrilen Matbuat Nizamnamesi gazete yayımlama işini kurallarla bağlamış, basın suçları ile bunlara verilecek cezalar belirlenmiştir.
1860’lı yıllarda basın Tercüman-ı Ahval ve Tasvir-i Efkar’ ın açtığı yolda önemli ölçüde dinamizm kazanmış ve dergiler dahil olmak üzere pek çok süreli yayın, basın hayatına girmiştir. Basın hayatında